Beddua Farsça bir kelime olup “kötü” manasına gelen bed ile Arapça’da “dilemek ve istemek” manalarına gelen gelen dua kelimelerinden bir araya gelmiş bir bileşik isimdir.
Dinimiz zulüm ve haksızlık gibi geçerli sebeplere dayanmak şartıyla beddua etmeyi sakıncalı görmemiştir. Bununla ilgili ayet ve hadisler vardır. Müfessirlerin çoğu Nisa suresi 148. ayette geçen “Allah kötü sözün alenen söylenmesini sevmez; ancak zulme uğrayanlar hariçtir” mealindeki ile haksızlığa uğrayan birinini zalime beddua edebileceğini belirtmişlerdir.”
Ayrıca Hz. Peygamber (sav) de Müslümanlara işkence eden, İslam’a şiddet, baskı ve zulüm uygulayan şerleriyle bilinen bazı müşriklere beddua ettiğini bildiren hadisler mevcuttur.
Aslında bu konu ile ilgili yukarıda yazan şeylerin uygulamada oldukça mahdut ve sınırlı olduğu görünür. Hele ki hak etmeyen birine bedduada bulunmak olmayacak bir şeydir.
Müslüman Beddua Etmez
Müslüman olan kişi kendisine, ailesine, çocuklarına veya mallarına kesinlikle kötü dua etmemelidir. Olur, da edecek olsa ve bu dua duaların kabul olduğu bir zamana denk gelir de kabul edilse ailesinin ve çocuğunun ahlakını bozar. Hatta perişan eder. O zaman bu yaptığına bin pişman olur lakin bu pişmanlık bir fayda vermez.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular; “Kendinize beddua etmeyiniz, evladınıza beddua etmeyiniz, hizmetçilerinize beddua etmeyiniz, mallarınıza beddua etmeyiniz. Zira içerisinde Allah’u Teâlâ’nın büyük ihsânının bulunduğu kabul saatine denk gelir de bedduanız kabul olunuverir.”
Abdullah İbn-i Mübarek (r.a) ‘e birisi geldi ve çocuklarının birini şikayet edince ona “Sen ona bedduada bulundun mu ” diye sordu. O ise “Evet” deyince Abdullah İbn-i Mübarek (r.a); “O zaman onun bu hale gelmesine sebep olan sensin.” buyurdular.
Alimlerden biri şöyle anlatıyor. Evlatlarına kötü duada bulunan bir topluluk gördüm ve bu beddualarının sonucunda o çocuklar çok büyük acılara mübtela oldular.
O çocukların babaları bin pişman olup onlar için bu sefer hayır dua etmeye başladılar. Başladılar lakin bu beladan kurtuluşları mümkün olmadı.
Salih kişiler evlatlarından bir şey istemezlermiş. Yapılacak bir iş varsa başka birisine söylerlermiş. Bunun hikmeti sorulunca şöyle demişler:
“Biz onlara bir şey emrederiz de eğer onlar da bu emri yerine getirmeyip âsîlerden olurlarsa bundan dolayı cehennemde yanarlar. Biz ise evlatlarımızın cehennemde yanmalarına dayanamayız.”
İsra sûresinin 11. âyetinde (meâlen) şöyle buyruldu: “İnsan, (gadab hâlinde kendine, çoluk çocuğuna ve malına) hayırla duâ eder gibi şerle duâ eder. İnsan (âkıbetini düşünmeksizin) acele edici oldu. (Yani acelesi yüzünden hayrı ve şerri ayıramaz, sonunu gözetmez oldu.)
Beddua, bir kişinin veya topluluğun başka bir kişiye veya gruba karşı dile getirdiği olumsuz dilek veya lanettir. Genellikle öfke, hırs veya hoşnutsuzluk gibi duyguların bir ifadesi olarak ortaya çıkar. Bedduanın tarihsel ve kültürel kökenlerini irdeleyerek, farklı kültürlerdeki ve dönemlerdeki rolünü anlayabilirsin.
Kısacası müminler ne yakınlarına ne de başkalarına beddua etmemelidir, sabredip hayra dua etmelidirler. Zira o beddua edilen kişi buna layık değilse o döner dolaşır da edeni bulur
Allah korusun.